“Bir hadis-i şerif, ‘Dünya müminin zindanı, kafirin cennetidir’ diyor. Peki bu, dünyadan tamamen el etek çekmek mi anlamına geliyor? Yoksa daha derin bir hakikate mi işaret ediyor? Bu yazıda, modern dünyanın karmaşası içinde bu hadisi anlamaya, ‘tek dünyalı’ anlayışın getirdiği buhranları görmeye ve mümin bilinciyle bir denge kurmanın ipuçlarını aramaya çalışıyoruz.
Değerli okuyucular, merhaba.
Bugün, üzerinde derinlemesine düşünülmesi gereken bir hadis-i şerifi ele alacağız. Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Dünya müminin zindanı, kafirin cennetidir.”
İlk bakışta bu söz, yanlış anlamalara oldukça açık görünebilir. Sanki bir çileciliği, dünyadan tamamen soyutlanmayı ve müminlerin dünyada hep mahrumiyet içinde olması gerektiğini övüyor gibi yorumlanabilir. Oysa meselenin özü bu değildir.
Zindan Bilinci: Asıl Yurda Olan Özlem
Benim bu hadisten çıkardığım ilk ve en temel anlam, bu dünyanın “terk edilecek bir yer” olduğu bilincidir. Nasıl ki bir mahkum, bulunduğu zindandan çıkmak, özgürlüğüne kavuşmak ister, mümin de dünyaya bu gözle bakar. Onun için dünyadan ayrılmak, hüzün verici bir kayıp değil, asıl ve ebedi olan yurda, ahirete bir kavuşmadır.
Kafir için ise durum bunun tam tersidir. O, inançsızlığı gereği, bu dünyayı elde edebileceği her şeyin merkezi olarak görür. Buradan ayrılmak, onun için her şeyini kaybetmek demektir. Bu yüzden dünya, onun için bir “cennet”tir.
Tek Dünyalılık: Modern Çağın Büyük Yanılgısı
Buradan hareketle ulaşabileceğimiz en önemli nokta, “tek dünyalı” fikrinin müminin dünya görüşüyle asla bağdaşmayacağıdır. İnsan, ölümünü bilen tek varlıktır. Mümin, bu bilinçle yaşar; her eyleminin, her düşüncesinin ölümden sonra bir karşılığı olacağını bilir. Bu, onun için bir korku değil, bir sorumluluk ve anlam kaynağıdır.
Oysa tek dünyalı anlayış, “Hesap günü yok” fikri üzerine kuruludur. Bugün modern dünyada gördüğümüz pek çok haksızlık, sefalet ve ahlaki çöküntünün kökeninde, her şeyin bu dünyada kalacağı ve başka bir boyut olmadığı inancı yatar. Bu anlayış, güçlü olanın zayıfı ezmesine, sınırsız bir tüketim hırsına ve doğanın hoyratça sömürülmesine zemin hazırlamıştır. Kafirin cenneti olan bu dünya, bu haliyle insanlığın bir nevi cehennemine dönüşmüştür.
Peki Mümin Dünyada Nasıl Yaşamalı?
Bu, müminin dünyadaki nimetlerden yararlanmaması, hayattan zevk almaması gerektiği anlamına gelmez mi? Kesinlikle hayır.
Ayet-i kerimelerde ahiret yurdunun daha hayırlı olduğu bildirilir, ancak bu dünyanın tamamen “kötü” olduğu anlamına gelmez. Dünya, içinde pek çok nimeti barındıran bir imtihan alanıdır. Mümin, bu nimetlerden meşru ölçülerde istifade eder. Ancak asla unutmaz ki bunlar geçicidir ve asıl olan, kalıcı olan ahiret yurdudur.
Müminin “zindan” bilinci, onu dünyadan soğutan bir umutsuzluk değil, ona doğru istikamet çizen bir ölçüdür. Bu bilinç, onu dünyaya esir olmaktan korur ve her davranışını “Bu eylemin ahiretteki karşılığı ne olacak?” sorusuyla şekillendirmesini sağlar.
Sonuç: Dengeyi Bulmak
“Dünya müminin zindanıdır” sözü, bizi dünyayı terk etmeye değil, ona “bir mümin bilinciyle” bakmaya davet eder. Bu, bir reddediş değil, bir denge ve anlam arayışıdır.
Kafirin cenneti olarak gördüğü bu dünyanın, gerçekte birçok insan için cehenneme dönüşmesine seyirci kalmamak için elimizdeki en güçlü araç, imanla donanmış bir zihne ve ahiret inancıyla şekillenmiş bir bilince sahip olmaktır. Mümin, dünyadan ayrılırken gözyaşı dökmeyen değil, asıl yurduna kavuşmanın huzurunu taşıyan insandır.
Bir sonraki yazıda buluşmak üzere, hoşça kalın.